Karasu ve Poyrazlar Keşfi

Son keşifler bunlar! Artık Adapazarı maceram sona erdi. On günü dolu dolu ve bir o kadar da keyifli, huzurlu geçirdim. Bana pek iyi geldi, umarım ben de birilerine iyi gelebilmişimdir :)
Perşembe gününü Karadeniz ile tanışmaya ayırdık ve düştük yollara. İlk durağımız Karasu! Dev dalgalarını etkileyici bulmam bir yana, epey korktum aslında. Kıştan ve müthiş rüzgarlı bu günden kaynaklanıyor sanmıştım dalgaların heybeti. Öyle değilmiş işte yazın da böyle olabiliyormuş. Tül gibi Ege'de yüzen, bunu bile zor zahmet öğrenen ben kendimi bu dalgalar ile yüzerken hayal edemedim. Bir fotoğraf çekilelim diye yaklaştık ama göreceğiniz üzere gönül rahatlığı ile poz veremedik bile. Ayaklarımızı yakalamaya çalışan dalgaları kontrol etmekten pes edip ancak bu fotoğrafı çekilebildik. Diyeceğim o ki, hey gidi Karadeniz heey!
Sanki dalgaların heybetine inat Karasu plajının kum taneleri incecik, ipek gibi. Dalgalar ile boğuştuktan sonra, hiç şüphesiz, başka hiç bir yerde bulamayacağınız huzuru bu kumlarda uzanarak bulabilirsiniz. Ek bir bilgi daha; Karasu Türkiye'nin en uzun sahili ve bu uzunluk bazı kaynaklarda 22 km olarak belirtiliyor (Bknz: burada).
Karasu'da sadece 3 dakika durduk. Buz gibi bir hava ve fırtına yüzünden 3 dakikada uyuştuk ve kendimizi arabaya nasıl attığımızı bilemedik. Bu hızlı tanışmayı gün sonunda taçlandırdık ama. Yazının sonunda göreceksiniz.
Bir sonraki durağımız, "Acarlar Longozu". Longoz ormanı da bu yıl tanıştığım bir doğa harikası, bir diğer adıyla "subasar ormanı". Nedir yahu bu longoz diyenleri detaylı bilgi için buraya alalım.

Acarlar Longozu
Baharda göl üzerindeki nilüferleri ile, çeşit çeşit ağaçları ve kuşları ile bambaşka bir cennete dönüşüyormuş burası. Ben kış manzarasının keyfini sürdüm. Karlarla kaplı, sonunun nereye gittiğini bilemediğim köprü üzerinde kısa bir yürüyüş yaptık biz de. Tertemiz hava ve sizi içine çeken derin bir sessizlik. Biraz kulak verdiğinizde ise uzaklardaki Karadeniz'in sesi. Ayak izleriyle boydan boya geçilmiş bu köprüde bir bahar günü kendimizi her şeyden uzakta kitabımızı okurken hayal ettik. Biraz sıkılınca da köprü boyunca yürümek ne kadar iyi gelirdi. O derin, serin huzuru içimizde az biraz hissedebilmek de iyi geldi ama.

Karasu'nun uzun sahili ile bir başka yerde bambaşka bir manzara ile yeniden buluştuk. Bu kez sahil boyu bembeyaz karlarla kaplıyken arka planda buz gibi dalgalanan Karadeniz'i düşünün. Sahile kar ne çok yakışmış. 


Perşembe gününü böylece bitirmiş olduk. Fotoğrafını çekemediğim daha onlarca güzel manzarayı yol boyunca seyrettim. Gün batımının suya yansıdığı bir yerde sırf manzarayı fotoğraflamak için durduk.Bu da ayrıca keyifli bir andı benim için.
Gölkent
Cuma günü şehrin üzerine sis çökmeye başladı. Evden merkeze gitmek için kullandığımız caddeyi bir hafta boyunca neredeyse her mevsimde görmüş gibiyim. Önce günlük güneşlik, derken yağmurlu, karlı ve sisli. Poyrazlar'a gittiğimizde ise artık sis yüzünden gerçek anlamı ile göz gözü görmüyordu. Ama bana sorarsanız görmese de olurdu. Böyle çok daha mistik, çok daha büyülü bir göl manzarasına şahitlik etmiş oldum. Bir de eriyen kar suları yüzünden göl taşınca karabataklar tarlada yüzmeye başlamış :)

Poyrazlar Gölü ve salkım söğütler

Poyrazlar Gölü

Poyrazlar Gölü
Cumartesi'den itibaren güneş artık epey gösterir oldu kendini. Dolu dolu geçirdiğim bu Şubat ayı, dolu dolu bir kışa da sahip oldu bu Adapazarı kaçamağı ile. Sona doğru yaklaşırken ben de artık sonuca yaklaşıyorum diye umut ediyorum. Yarın İstanbul için yine yollara düşeceğim. Çünkü beklenen mülakat Çarşamba günü. Şu süreci daha güzel bir şekilde geçiremezdim heralde. İkinci aşama için motivasyonumu İstanbul'da benzer hareketler ile sağlayabilirsem bir de, değmeyin keyfime.
Bende durumlar şimdilik bu kadar. Hala şans dilemeyenleriniz varsa, şans dileklerinizi severek kabul edebilirim :) Bir sonraki postun başlığı ne olacak, kim bilir?
İyi haberler ile görüşmek dileğiyle...
Sevgiler,
İlham Kedisi

Yorumlar

Popüler Yayınlar